22 Aralık 2012 Cumartesi

Almanca öğrenmek ve öğretmek üzerine


  Formula Lingua'nın kurucularından Nevra Atan ile Almanca öğrenmek ve öğretmek üzerine konuştuk.
 
Nevra Atan
 
 
   Uzun yıllardır Almanca öğretiyorsunuz, peki öğrenme süreciniz nasıldı? Zorlandığınız, eğlendiğiniz konular var mıydı?

Almanca ile ben Alman Lisesinde 1997 yılında tanıştım. 2005 yılına kadar, yani Alman Lisesi’nden mezun olana kadar, Almanca ile iç içeydim. Sonra da zaten Alman Dili ve edebiyatında okudum. Şimdiye kadarki ömrüm Almanca ile geçti diyebilirim,0  yüzden açıkçası Almancayı nasıl öğrendiğimi hatırlamıyorum, uzun bir süreç çünkü. Eğlenmeye de gelince, ben Almancanın en çok matematikselliğini sevdim ve tabii ki de edebiyatını. Dile hâkim olunca, bu dilde yazılıp çizilenleri ve kelime oyunlarını anlamlandırabilmeyi sevdimJ

     Formula Lingua’yı kurma fikri nasıl oluştu? Neler yaptınız bugüne dek (kimlerle çalıştınız, hocalarınız kimler vs) ve gelecek planlarınız neler?

Liseden mezun olup Alman Dili ve Edebiyatında okumaya başlayınca bir yandan çalışmak çok istiyordum, bölümle de son derece alakalı olduğu için kimi yerlerde öğretmen olarak çalışmaya başladım. Genellikle özel ders veriyordum ama. Lise öğrencilerine,yetişkinlere,çocuklara... Dil öğretmek benim için harçlık çıkarma yoluydu ve de yaptığım iş de çok keyifli geliyordu. Ders vermek iyicene hayatımı sarmıştı artık,eve gidip alıştırmalar hazırlıyordum, derslere hazırlık yapıyordum  mesela. Gerçek bir işkolik haline gelmiştim! Üniversiteden de mezun olunca ‘ne yapacağım şimdi’ diye bir düşünce sardı beni. Ve sonra fark ettim ki, o zamana kadardaki en büyük tecrübem dil öğretmekti ve bu işte de son derece başarılı olduğuma inanıyordum. Tek yapmam gereken, bu işi kurumsal bir yapıya dönüştürmekti. O sıralarda Sinanla da zaten üniversiteden tanışıyorduk ve de ortak noktamız buydu. En başta biraz korkutucu gelmişti şirket kurmak ama gerçekten başarılı olduğumuza düşündüğümüz bir alanda bir şeyler yapabilmemiz mümkün olabilirdi. Daha şirketi kurmadan, hemen hemen her gün Sinanla ‘neyi nasıl yaparız’ diye buluşup konuşurduk, planlar yapardık. O zamanlardaki planımız sadece kurumsallaşmaktı, yeni işler alabilmekti. Gerisi ise ‘Allah Kerim’di.

Bizim asıl amaçlarımızdan biri de, dershane mantığından uzaklaşıp ‘kişiye ya da kurumlara özel’ kaliteli bir eğitim sistemi sunmaktı. 1 kur alınıp sonra da hiçbir şey öğrenilmeden terk edilen o kurslardan biri olmamaktı. Şimdi ise, kendimizce geliştirdiğimiz bu sistemin daha da ilerlemesini arzu ediyoruz. Daha çok insana ulaşıp ‘bilmem ne’ metotları olmadan, bir dili kişinin ihtiyaçlarına ve yeteneklerine has bir şekilde öğrenebileceğini göstermek istiyoruz. Biz insanlara ne uykuda dil öğretiyoruz, ne de sadece ‘konuşarak’. Biz kimseye yalan söylemeden kaliteli ve etkili bir eğitimin nasıl olabileceğini sunuyoruz ve buna da devam edeceğiz.

     Dil öğrenmekle öğretmek arasında nasıl bir fark var?

Dil öğrenmek bence neredeyse sonsuz bir şey. Anadilinizde bile. Çünkü dil sürekli gelişen, değişen ve de yaşayan bir şey. Türkçede bile, farkında olmadan her gün yeni kelimeler öğreniyoruz, her gün farklı türden cümleler kuruyoruz. Her okuduğumuz kitapta, her yazılan ya da konuşulan şeyde ayrı bir dil var. Eminim ki, sizin de kendinize has kelimeleriniz ve kendinizce kullandığınız tümceler var. Ve de kültürlerin birbirleriyle olan etkileşimi ve dolasıyla dillerin de birbirleriyle olan alışverişi kaçınılmaz bir durum. O yüzden dil, dur durak bilmeden gelişir ve hatta kişiselleşir. Hepimize düşen onu yakalayabilmek, doğru kullanabilmek ve özümsemek.

Eğer bir yabancı dili öğretmekten bahsediyorsak, bize düşen en başta dilin sistemini öğrenciye göstermek ve benimsetmek. İşin en başta dilbilimsel yönünü aşılamak. Bu uzun bir süreç, hem öğrenci hem de öğretmen için zahmetli bir dönem. Öğreten kişi, öğrencisinin düşünüş ve algılayış tarzını çözmeye çalışırken, öğrenci ise dili çözmeye çalışıyor. Biri insanı, diğeri ise dili keşfediyor. Keşif dönemi bittikten sonra da, öğrenmek de öğrenmek de zahmetli olmaktan çıkıp çok daha eğlenceli bir hale gelmeye başlıyor. ‘Bu Almancada neden artikeller var, ne anlamsız’ diye sormaktan vazgeçince öğrenci, kitapların, şarkıların, konuşulanların ve her gün yeni bir kelime, yeni bir ifade ediş biçimi öğrenmenin ve öğretmenin tadından yenmez oluyorJ

 

     Öğrenmeyi kolaylaştıran yöntemler neler?

Hiçbir şey anlamasanız, kelime dağarcığınız, bildiğiniz dilbilgisi kuralları yetmese bile, o dille haşır neşir olmak. Şarkı dinlemek, kitap okumak, kem küm olsa bile cesaret edip yazmaya ya da konuşmaya çalışmak. ‘Neden ama neden’ diye sormadan, dili olduğu gibi kabul etmek, onu kelimesiyle, kuralıyla bir bütün saymakJ


    En sevdiğiniz Almanca kelime ya da deyim hangisi? Anlamı önemi nedir sizin için?

Benim Almanca da en sevdiğim kelime,’Weltschmerz’. Bu kelimeyle Alman Dili ve Edebiyatı’nda okurken karşılaştım Barok edebiyatı incelerken. Türkçeye çevirince ‘dünya ağrısı’ gibi bir tamlama çıkıyor ortaya ve de tabii ki bu kelimeye yüklenen, kelimenin ardında yatan çok anlam var.. ‘Welt’ yani ‘dünya’ kelimesiyle ağrı anlamına gelen ‘schmerz’ kelimesi birleşince bu kadar içi dolu, bu kadar derin bir kelime çıkar ortaya! Türkçe ‘dünya ağrısı’ desem bir garip oluyor ama Almancaya çok yakışıyor.. Daha bu gibi birçok kelime var, onun için mesela Kafka’yı Almanca okumayı öneririm… Kelimelerle nasıl da oynandığını görebilmek büyük bir keyif.

    Peki öğrettiğiniz dilde en sevdiğiniz edebi eser?

Az önce de bahsettiğim gibi Kafka’nın özellikle kısa öyküleri, Goethe’nin Faust’u ve Thomas Mann’ın ,Herman Hesse’nin tüm eserleri.

     Sizin de çok sevdiğiniz ve öğrencilerinize dinlemesini önerdiğiniz Almanca şarkılar hangileri?

Ben Almanca bir tek Rammstein dinliyorumJ Rammstein’ı sanırım ancak yetişkin öğrencilerime tavsiye edebilirimJ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder