Formula Lingua'nın kurucularından Nevra Atan ile Almanca öğrenmek ve öğretmek üzerine konuştuk.
|
Nevra Atan |
Uzun yıllardır Almanca
öğretiyorsunuz, peki öğrenme süreciniz nasıldı? Zorlandığınız, eğlendiğiniz
konular var mıydı?
Almanca ile ben
Alman Lisesinde 1997 yılında tanıştım. 2005 yılına kadar, yani Alman
Lisesi’nden mezun olana kadar, Almanca ile iç içeydim. Sonra da zaten Alman
Dili ve edebiyatında okudum. Şimdiye kadarki ömrüm Almanca ile geçti
diyebilirim,0 yüzden açıkçası Almancayı nasıl
öğrendiğimi hatırlamıyorum, uzun bir süreç çünkü. Eğlenmeye de gelince, ben
Almancanın en çok matematikselliğini sevdim ve tabii ki de edebiyatını. Dile hâkim
olunca, bu dilde yazılıp çizilenleri ve kelime oyunlarını anlamlandırabilmeyi
sevdimJ
Formula Lingua’yı kurma fikri nasıl
oluştu? Neler yaptınız bugüne dek (kimlerle çalıştınız, hocalarınız kimler vs)
ve gelecek planlarınız neler?
Liseden mezun
olup Alman Dili ve Edebiyatında okumaya başlayınca bir yandan çalışmak çok
istiyordum, bölümle de son derece alakalı olduğu için kimi yerlerde öğretmen
olarak çalışmaya başladım. Genellikle özel ders veriyordum ama. Lise
öğrencilerine,yetişkinlere,çocuklara... Dil öğretmek benim için harçlık çıkarma
yoluydu ve de yaptığım iş de çok keyifli geliyordu. Ders vermek iyicene
hayatımı sarmıştı artık,eve gidip alıştırmalar hazırlıyordum, derslere hazırlık
yapıyordum mesela. Gerçek bir işkolik
haline gelmiştim! Üniversiteden de mezun olunca ‘ne yapacağım şimdi’ diye bir
düşünce sardı beni. Ve sonra fark ettim ki, o zamana kadardaki en büyük
tecrübem dil öğretmekti ve bu işte de son derece başarılı olduğuma inanıyordum.
Tek yapmam gereken, bu işi kurumsal bir yapıya dönüştürmekti. O sıralarda
Sinanla da zaten üniversiteden tanışıyorduk ve de ortak noktamız buydu. En
başta biraz korkutucu gelmişti şirket kurmak ama gerçekten başarılı olduğumuza
düşündüğümüz bir alanda bir şeyler yapabilmemiz mümkün olabilirdi. Daha şirketi
kurmadan, hemen hemen her gün Sinanla ‘neyi nasıl yaparız’ diye buluşup
konuşurduk, planlar yapardık. O zamanlardaki planımız sadece kurumsallaşmaktı,
yeni işler alabilmekti. Gerisi ise ‘Allah Kerim’di.
Bizim asıl
amaçlarımızdan biri de, dershane mantığından uzaklaşıp ‘kişiye ya da kurumlara
özel’ kaliteli bir eğitim sistemi sunmaktı. 1 kur alınıp sonra da hiçbir şey
öğrenilmeden terk edilen o kurslardan biri olmamaktı. Şimdi ise, kendimizce
geliştirdiğimiz bu sistemin daha da ilerlemesini arzu ediyoruz. Daha çok insana
ulaşıp ‘bilmem ne’ metotları olmadan, bir dili kişinin ihtiyaçlarına ve
yeteneklerine has bir şekilde öğrenebileceğini göstermek istiyoruz. Biz
insanlara ne uykuda dil öğretiyoruz, ne de sadece ‘konuşarak’. Biz kimseye
yalan söylemeden kaliteli ve etkili bir eğitimin nasıl olabileceğini sunuyoruz
ve buna da devam edeceğiz.
Dil öğrenmekle öğretmek arasında nasıl
bir fark var?
Dil öğrenmek
bence neredeyse sonsuz bir şey. Anadilinizde bile. Çünkü dil sürekli gelişen,
değişen ve de yaşayan bir şey. Türkçede bile, farkında olmadan her gün yeni
kelimeler öğreniyoruz, her gün farklı türden cümleler kuruyoruz. Her okuduğumuz
kitapta, her yazılan ya da konuşulan şeyde ayrı bir dil var. Eminim ki, sizin
de kendinize has kelimeleriniz ve kendinizce kullandığınız tümceler var. Ve de
kültürlerin birbirleriyle olan etkileşimi ve dolasıyla dillerin de
birbirleriyle olan alışverişi kaçınılmaz bir durum. O yüzden dil, dur durak
bilmeden gelişir ve hatta kişiselleşir. Hepimize düşen onu yakalayabilmek, doğru
kullanabilmek ve özümsemek.
Eğer bir yabancı
dili öğretmekten bahsediyorsak, bize düşen en başta dilin sistemini öğrenciye
göstermek ve benimsetmek. İşin en başta dilbilimsel yönünü aşılamak. Bu uzun
bir süreç, hem öğrenci hem de öğretmen için zahmetli bir dönem. Öğreten kişi,
öğrencisinin düşünüş ve algılayış tarzını çözmeye çalışırken, öğrenci ise dili
çözmeye çalışıyor. Biri insanı, diğeri ise dili keşfediyor. Keşif dönemi
bittikten sonra da, öğrenmek de öğrenmek de zahmetli olmaktan çıkıp çok daha
eğlenceli bir hale gelmeye başlıyor. ‘Bu Almancada neden artikeller var, ne
anlamsız’ diye sormaktan vazgeçince öğrenci, kitapların, şarkıların, konuşulanların
ve her gün yeni bir kelime, yeni bir ifade ediş biçimi öğrenmenin ve öğretmenin
tadından yenmez oluyorJ
Öğrenmeyi kolaylaştıran yöntemler neler?
Hiçbir şey
anlamasanız, kelime dağarcığınız, bildiğiniz dilbilgisi kuralları yetmese bile,
o dille haşır neşir olmak. Şarkı dinlemek, kitap okumak, kem küm olsa bile
cesaret edip yazmaya ya da konuşmaya çalışmak. ‘Neden ama neden’ diye sormadan,
dili olduğu gibi kabul etmek, onu kelimesiyle, kuralıyla bir bütün saymakJ
En sevdiğiniz Almanca kelime ya
da deyim hangisi? Anlamı önemi nedir sizin için?
Benim Almanca da
en sevdiğim kelime,’Weltschmerz’. Bu kelimeyle Alman Dili ve Edebiyatı’nda
okurken karşılaştım Barok edebiyatı incelerken. Türkçeye çevirince ‘dünya
ağrısı’ gibi bir tamlama çıkıyor ortaya ve de tabii ki bu kelimeye yüklenen,
kelimenin ardında yatan çok anlam var.. ‘Welt’ yani ‘dünya’ kelimesiyle ağrı
anlamına gelen ‘schmerz’ kelimesi birleşince bu kadar içi dolu, bu kadar derin
bir kelime çıkar ortaya! Türkçe ‘dünya ağrısı’ desem bir garip oluyor ama
Almancaya çok yakışıyor.. Daha bu gibi birçok kelime var, onun için mesela
Kafka’yı Almanca okumayı öneririm… Kelimelerle nasıl da oynandığını görebilmek
büyük bir keyif.
Peki öğrettiğiniz dilde en sevdiğiniz
edebi eser?
Az önce de
bahsettiğim gibi Kafka’nın özellikle kısa öyküleri, Goethe’nin Faust’u ve
Thomas Mann’ın ,Herman Hesse’nin tüm eserleri.
Sizin de çok sevdiğiniz ve
öğrencilerinize dinlemesini önerdiğiniz Almanca şarkılar hangileri?
Ben Almanca bir
tek Rammstein dinliyorumJ Rammstein’ı sanırım ancak yetişkin
öğrencilerime tavsiye edebilirimJ